BBŞT 2023-2024 SEZONU TİYATRO KURS KAYITLARI BAŞLIYOR.
Yetişkin Tiyatro Kursu kayıtlarımızı 29 Eylül Cuma günü açıyoruz.
Yetişkin tiyatrosu kursları Bornova Belediyesi Şehir Tiyatrosu’ nun 18 yaş ve üzeri yaş grubu katılımcılar için düzenlediği bir kurstur.
Kursa katılım, başvuran katılımcılar arasından sınavla belirlenir. (*)
Dersler her Pazar Çamdibi Nedret Güvenç Sahnesi’nde yapılacaktır. Derslerin saat bilgisi daha sonra mail ile tarafınıza bildirilecektir. Prova süreci başladığında hafta içi akşamları ek çalışma yapılabilmektedir.
Sezon (8 aylık) eğitim ücreti : 300 TL.
(*) 2 aşamalı sınavda değerlendirme amaçlı olarak istenilecek hususlar şunlardır:
1. Tirad-Doğaçlama: Ekte yer alan tiradlardan en az bir tanesinin ezberlenmesi ve ezberlenen tiradın bulunduğu oyun metninin okunması zorunludur. Adayların ayrıca sahnede sergilemek üzere kendi seçtikleri bir şiiri hazırlamaları gerekmektedir. Parçasını hazırlamayan adaylar seçmelere alınmayacaktır. Zorunlu tirada ek olarak adaylar eğer isterlerse kendi hazırladıkları bir tiradı da sahneleyebilirler.
NOT: Tiradları 29 Eylül Cuma günü Yetişkin Tiyatro Kursu kayıtları kurs.bornova.bel.tr adresinde açıldıktan sonra, bbst.bornova.bel.tr adresinden indirilebilecektir.
2. Ses: Piyano ile verilecek tek ses, iki ses ve ezgi tekrarı, ritim tekrarı. Ayrıca adayların söylemek üzere bir şarkı ya da bir türkü hazırlamaları gerekmektedir.
(*) Sınav günü adaylar kayıt yaptırdıkları tarih sırasına göre seçmelere alınacaktır.
(*) Sınava rahat kıyafetlerle gelinmesi gerekmektedir.
Formlarda dikkat edilmesi gereken noktalar;
(*) Formların eksiksiz doldurulması gerekmektedir.
(*) Formlardaki e-posta bölümlerinin dikkatli doldurulması gerekmektedir. Çünkü sizlerle iletişim e-posta aracılığı ile yapılacaktır. Bildirimleri almak için e-posta adreslerinizi kontrol etmeniz rica olunur.
KADIN ADAYLAR İÇİN TİRADLAR
YAZAN : DİNÇER SÜMER
OYUN : ESKİ FOTOĞRAFLAR
KADIN: SEVTAP
Karanlıkta oynanan önceki tablodan sonra birdenbire bütün sahne aydınlanır. Göz alıcı, pahalı eşyalarla döşenmiş bir apartman katı. Pırıl pırıl kırmızı koltuklar , halı , abajur , cam sehpalar , tekerlekli küçük bir içki masası.
Gece.
Kadın, yirmi beş yaşlarında , kısa siyah saçlı , şık bir sabahlık giymiş telefonla konuşmaktadır. Tekerlekli masanın üstündeki viskiden içmektedir, sarhoştur.
Bunca yıldan sonra sesini duyabilmek ne hoş… Canım ablacığım… İyi olduğuna sevindim… Niye böyle konuşuyorsun benimle? Ne olursun üzme beni… Yalan , yanlış o duydukların… Efendim ? Daha namuslu yaşamak mı ? Çalışmak mı? ( İçer ) Düşündüm.Vallahi…Denedim de…. İş aramadığımı kim söyledi size ? Bazıları namusumla hiç ilgilenmediler… Kimileri de namusumla birlikte diploma sordular… Günlerce gazetelerin iş arayanlar işçi arayanlar köşelerini izledim… İngilizcesi Fransızcası olanları arıyordu da , uzun saçları ve namuslu olanları sormuyordu kimse… Birinde bir trikocu dükkanında işe başladım, akşam paydostan sonra patron kepengi indirdi, elini yakamdan içeri soktu… Bağırdım, ağladım,ısırdım adamı , sittirle kovdu beni… Sonra o şarkıcılık işi… Abla öyle deme , bilmiyorsun… ( İçer ) Eniştem de iyi mi? Yoo, küfretme, kötü söyleme… Bak, bugün benim doğum günüm… Yalnızım evde….Bir hediye aldım kendime…Yok, öyle bir adam değil Numan Bey… Nasıl adam mı ? Bilmem…Hayır, hiç de düşündüğün gibi değil. Her gün iner bana,hatır sorar, oturur biraz, sonra çıkar yukarıya… En üst katta oturuyor o….Yok kimsesi, yok…Bu apartman Onun….O olmasaydı ne yapardım ben…(Sevgiyle) İçerde…Uyuttum biraz önce evde….(İçer)
İyi adam Numan Bey….Hem öyle iyi , öyle iyi ki… ( Söz aranır) Anlaşılır gibi değil bu iyilik…. Hayır, vallahi…( Bunalmış) Keşke okşasa, sevişmek istese de ödeşsek bari….( Uzun uzun güler) İstiyorum elbette…Kaskatı oluyor ara sıra elim, ayağım… Göğüslerim ,kasıklarım,karnım yanıyor. Bölük pörçük uykularım hep… Kirleniyorum düşlerimde…. Kalkıp buz gibi sular dökülüyorum, haplar içiyorum… Niye utanacakmışım senden, ablam değil misin ? Yemin ederim, kimse yok… Hiç çıkmıyorum ki evden…. İnsan yüzü görmedim ne zamandır… Bir tek Numan Bey… Bir de o gözlüklü çocuk… Kapıcıya falan çıktığımda karşılaşıyoruz ara sıra, günaydın diyor… Bugün sabahleyin karşılaştık yine…. Merhaba dedi, güldü… Karşı dairede kiracı… Eli kolu hep kitap …..
Saçlarımı kestim bugün. Sıkıldım saçlarımdan.
Çok özledim Abla seni. Bir şey söylesene ne olur….
Bugün benim doğum günüm…. ( İçer) Bir hediye aldım kendime….
Ne mi aldım ?....( Ağlamamak için zor tutar kendini) Şey… Şey…Bunu aldım işte… Bunu aldım… Bu telefonu…Bu oyuncak telefon…( Kalkar, telefonun kordonu boşta sallanır.) İstedim ki…( Ağlar) Özledim….Çok özledim abla….( Telefon yere düşer) Çok….
Yazan :Bernard Shaw
Oyunun adı :Jan Dark
JAN DARK
Verin o yazıyı bana Varın yakın ateşinizi. Fare gibi deliğe tıkılmam ben. Seslerim haklıymış. Sizin ahmak olduğunuzu söylemişlerdi. Bunların güzel sözlerine, merhametlerine güvenilmez demişlerdi. Hayatımı bağışlayacağınıza söz verdiniz. Yalanmış. Yaşamak nedir sizce? Donup taş kesilmemek mi sadece? Ne kuru ekmek bulunca gam, yerim, ne de duru su içmek derttir benim için. Ama gök kubbenin şavkından, o güzelim kırların çayırlarından, çimeninden yoksun bırakmak beni... Dağda bayırda askerlerle at koşturmamayım diye ayağıma pranga vurmak... Bana havasız, nemli karanlığı koklatmak... Sizin bu kötülüğünüz, sizin bu sersemliğiniz beni Tanrı'dan bile soğuturken, gönlümü gene O'nun sevgisiyle dolduracak her şeyi almak elimden, cehennem ateşinden de beterdir. Savaş atımdan vazgeçebilirim. Etekle dolaşmasam da olur. Sancaklar, borazanlar, askerler yanı başımdan geçip gitse de öbür kadınlar gibi geride bırakmayı nefsime yedirebilirim. Yeter ki rüzgârda ağaçların hışırtısını, güneşte öten çayır kuşunu, köyümün sağlıklı ayazında meleyen kuzuları işitebileyim. Akşam çanları bana melek seslerini getirsin gene. Bunlar olmadan yaşayamam ben. Bunları benden ya da başka bir kuldan almaya kalktığınız için siz, biliyorum şeytanın emrindesiniz. Oysa bana yol gösteren Tanrı'dır. Tanrı'nın hikmetine aklınız ermez sizin. Beni ateşlerden geçirip bağrına basacak odur. Çünkü öz evladıyım O'nun. Benimle birlikte yaşamaya layık değilsiniz sizler. Şu güzelim dünyayı yaratan Tanrım. Senin ermişlerine dünya ne zaman kucak açmayı öğrenecek? Ne zaman ulu Tanrım, ne zaman... Son sözüm bu işte.
YAZAR : ANTON ÇEHOV % NEİL SİMON
OYUN : SEVGİLİ DOKTOR
BİÇARE KADIN :
Bana büyük bir yardımda bulunabilirsiniz. İnşallah boş döndürmezsiniz beni. Başka kimseden hayır yok. ( Kadın ağlamaya başlar . Bu ağlama inlemeye dönüşü. ) Afedersiniz .( Sakinleşir.) Kocam, efendim ! Vergi tahsildarı Şukin. Kendisi beş aydan beri hasta… Beş aydan beri çekmediğim kalmadı… Sinir bozukluğu… Herşey sinirlerini alt üst ediyor. Parmağınızın ucuyla dokunacak olsanız böyle avaz avaz bağırıyor. ( Birden bire avaz avaz bağırır) Nasıl , niçin sinirleri bozuldu , kimse bilmiyor. Beş aydır yatakta yatıp iyileşmeye çalışırken adamı işinden attılar. Durup dururken , hiç sebepsiz… Hastalığında neler çektim bilemezsiniz. Sabahtan akşama kadar bir dediğini iki etmedim. Akşamdan sabaha kadar başında bekledim. Bir yandan da bir sürü iş beni bekler. Evi süpürüp silmek , çocuklarına bakmak , köpeğimizi , kedimizi , keçimizi , hasta olan kız kardeşimin kuşunu beslemek… Kız kardeşim. Başı dönüyor. Bir aydır fena halde başı dönüyor. Baş dönmesi her gün biraz daha artıyor. Onun çocuklarına , Onun kedisine , Onun keçisine bakmak da bana düştü. Sonra kız kardeşimin kuşu benim çocuklardan birini ısırdı , bizim kedi Onun kuşunu ısırdı , kolu kırık olan en büyük kızım,kız kardeşimin kedisini boğdu. Şimdi kız kardeşim buna karşılık bizim keçiyi istiyor , keçiyi vermezsek ya bizim kediyi boğacak ya da büyük kızım öbür kolunu da kıracak… Sonra , kocamın maaşını almaya gidince yirmi dört ruble,otuz altı kopeğini kestiler. Neden diye sordum. Yardımlaşma sandığından borç almıştı dediler. Ama bu mümkün değil. Benden izinsiz borç alamaz. Kafasını kırarım. E tabii bu hasta halinde değil. Zaten benimde mecalim kalmadı. Nerede eski kuvvetim. Taşı sıksam suyunu çıkarırdım. Ama üstünüze afiyet bir öksürük arız oldu. Öksüre öksüre ciğerlerimi kusacağım neredeyse. Kocamın hakkını istiyorum. Yirmi dört ruble , otuz altı kopeklik helal parasını. Zayıf ve aciz bir kadın olduğum için bana vermiyorlar. Yüzüme karşı gülenler bile çıktı. Evet güldüler. Hatta kahkahalar. Oysa ağlanacak haldeyim ben. Benim gibi zavallı , çaresiz bir kadın .( Hıçkırır.) Gülünecek ne var bunda ? Şimdiye kadar beş acentenin kapısının kapısını çaldım. Hiçbiri derdime kulak vermedi. Aklımı kaçırmak üzereyim. Saçlarım dökülmeye başladı. ( Başından bir avuç saç çeker .) Bakın avuç avuç dökülüyor. ( Masanın üstüne bir avuç saç atar.) Bir başka acenteye daha git, demeyin bana.
YAZAR : WİLLİAM SHAKESPEARE
OYUN: FIRTINA
ARİEL :
Siz üç günah adamı ;bu alt dünyaya
Ve üzerindeki her şeye hükmeden kader,
Doymak bilmez denizlere sizleri geri kusturdu.
İnsan ayağı basmamış , hele sizin gibilerin
Hiç barınamayacağı bu adada ben de
Hepinizin aklını başından aldım ;
Bu pervasızlıkla insanlar kendini ya asar,
Ya da denize atlar boğulur.
( Alonso,Sebastian, ve ötekiler kılıçlarını çeker.)
Aptallar! Ben ve yoldaşlarım,
Kaderin görevlileriyiz.
Sizin kılıçlarınızın çeliği
Uğuldayan rüzgara nasıl işlerse ya da,
Vurduğunuz her gülünç darbeden sonra
Hemen geri kapanan suları nasıl incitirse
Üzerimdeki en küçük tüyü de o kadar etkiler.
Arkadaşlarıma da , benim gibi silah işlemez.
İşe yarayacak olsa bile,
Şu anda o kadar ağırlaştı ki kılıçlarınız,
Hiçbirinizin gücü yetmez kaldırmaya.
Ancak unutmayın
- ki aslında bu iş için gelmiştiniz buraya-
Değerli Prospero’yu Milano’dan süren ;
Onu da , günahsız kızını da , hiç korunmasız
Denizlere salıveren sizsiniz.
Karşılığını da ödediniz denize.
Yukarıdaki güçler unutmadı yaptığınızı,
Yalnızca ertelediler işlerini:
Ama sonunda size karşı, denizleri,sahilleri,
Tüm varlıkları ayaklandırdılar.
Alonso,senin elinden oğlunu aldılar
Ve uzun bir sessizliğe mahkum ettiler seni,
Ki, onu çekmektense şu anda ölsen daha iyi;
Her adımında, her işinde duyacaksın varlığını.
Bu güçlerin azabı, şu ıssız adada
Her zaman tepende olacak; meğer ki,
Meğer ki yürekten nedamet getiresin
Ve bundan böyle lekesiz bir yaşam süresin.
ERKEK ADAYLAR İÇİN TİRADLAR
Oyunun Adı: Midas'ın Kulakları
Yazan: Güngör Dilmen
BERBER - Dayanamayacağım daha. Öldürür bre, beni öldürür. Neremde taşıyorum onları? Kafamda, kursağımda, bağarsaklarım da sancıyla. Kapkara bir sancıyla. Tüylü canlı , dokundum avuçlarıma bulaştı kulakları ,derimden içeri geçti. Bir çift mağara olurlar düşümde , çekerler beni dolambaçlarından içeri garip yankılarla boğulup giderim, oysa bir türküye yüklenebilirim: ( Türkü söyler gibi ) Mİ-DAS-IN KU- LAAK- LAA- RI Ahh kimse işitti mi? Bir tek kişiye söylesem, o da kimseye söylemese? Sonra o da kimseye söylemese. o da kimseye söylemese, o da kimseye söylemese böylece kimse kimseye söylemese, kimse bilmese? Öff, öldürür bre, beni öldürür. Midas’ın gizini tuttum böyle oldum Ya kara bildiricilerin gizini tutsaydım? Kader cadılarının? Ooof, kusmalıyım Midas’ın kulaklarını o gün bu gün sancıyla içimde kapkara bir sancıyla taşıyorum onları Salyam geliyor. Bu kuyu işimi görür. ( Kuyuya eğilirken içinden bir keçi fırlayıp kaçar ) Uh, o ne?..Söz verdim ama Midas’a şerefim üzerine söz verdim. Keçiler tabanımı yalasın ki söz verdim. Bu kuyu işimi görür. (Eğilip kuyunun içine seslenir. Kuyu sesleri uğultuyla yankılar ) Oooooo, Oooooo, Hoooooy Nasıl yankıyor kuyu. Canlı. Beni işitir. Ama söylemez, işitir beni, söyleyemez Heeey, heeeey. Ooooo. Kocaman bir kulak bu kuyu. Beni işitir ama söyleyemez. Ooooo. Nasıl yankıyor kuyu ? Öyleyse işit kuyu, yankıya yankıya işit Cehennemin yedi kat derinliğine kadar işit İşit kuyu, işit. Hoooy, Midas’ın kulakları eşek kulakları Eşek kulakları Midas’ın kulakları eşek kulakları Midas’ın eşek kulakları Eşek kulakları Midas’ın Midas’ın kulakları eşek kulakları Midas’ın kulakları eşek kulakları Midas’ın kulakları. Ohh. (Kuyu başında yığılır kalır)
Oyunun Adı: Venedik Taciri
Yazan: William Shakespeare
Çeviri: Bülent Bozkurt
LAUNCELOT GOBO:
Yani vicdanım elverse de şu efendim Yahudi'nin elinden kaçıp kurtulsam artık. Şeytan dirseğimin dibinde kışkırtıp duruyor; diyor ki, "Gobbo, Launcelot Gobbo, evladım Launcelot," ya da "evladım Gobbo," ya da "evladım Launcelot Gobbo, bacaklarını kullan, hadi fırla, kaç burdan." Vicdanım diyor ki, "Yoo; sakın ha, şerefli Launcelot, sakın ha şerefli Gobbo," ya da, yukarda da belirtildiği gibi, "şerefli Launcelot Gobbo, kaçayım deme, tabanları yağlayıp kaçmak yakışmaz sana." Ama o yaman şeytan yok mu, "Hadi yallah, yürü, durma!" diyor, "Yahu yüreklen biraz, koş hadi." Ama vicdanım, yüreğimin boynuna asılmış bana bilgece diyor ki, "Şerefli dostum Launcelot" - yani ben şerefli bir adamın oğlu olduğumdan, daha doğrusu şerefli bir kadının oğlu diyecektim çünkü babamda biraz kokusu çıkmış işin, yani hafif taşkınlık varmış, ağzının tadını bilirmiş - işte vicdanım diyor ki, "Launcelot, kımıldama!" - "Kımılda!" diyor şeytan, - "Kımıldama!" diyor vicdanım. Ben de diyorum ki, "Vicdan," diyorum, "güzel söylüyorsun" - "Şeytan," diyorum, "güzel söylüyorsun," - vicdanımın sözünü dinlersem, efendim Yahudi'nin yanında kalmam gerekiyor, efendimse (aman Allah korusun!) bir çeşit şeytan; Yahudi'den kaçıp kurtulmak için şeytanın sözüne uymam gerek, şeytansa (çok afedersiniz) iblisin ta kendisi: Yahudi kesinlikle insan kılığında bir şeytan; vicdanıma gelince, o da biraz insafsız bir vicdan, yani Yahudi'nin yanında kal dediğine göre bana... Şeytanın öğütü daha dost işi: Tamam, kaçıyorum şeytan, tabanlarım senin emrinde, kaçıyorum.